Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Toplumsal sınıf ve toplumsal katman (= tabaka) kavramlarını eş anlamda kullanan ve çoğunlukla katman terimini yeğ tutan bu yazarlar, toplumlarda katmanlaşmanın doğuşu konusunda, açık olmasa da, kimi görüşler ileri sürmektedirler. Bu görüşler arasında, üstü örtülü bir “biyolojist” yaklaşımın izleri de görülebilmektedir. Örneğin yukarda da sözünü ettiğimiz Lundberg, Schrag ve Larsen adlı toplumbilimciler, kitaplarında “tabakalaşmanın doğuşu”nda söz ederken, önce hayvan topluluklarına dikkatimizi çekiyorlar: yalnız insanlar arasında değil, hayvanlar arasında da katmanlaşma bulunduğunu söylemekle konuya giriyorlar. Hayvanlar arasında da önderlik, egemen olma, bağımlı olma, vb. gibi durumlar bulunduğunu, bir kümesteki tavuklar arasında bir “gagalama sırası” oluştuğunu örnek vererek söylüyorlar. Böylece insan toplumlarındaki toplumsal sınıflaşmanın da kökeninde, kimi insanların doğuştan, başka deyişle biyolojik yapıları gereği başkalarına üstün oluşlarının bulunduğunu, bireyler arasındaki zeka, yetenek, güç… farklarının toplumsal sınıflaşmaya yol açan bir etken olabileceğini üstü örtülü bir biçimde, dolaylı yoldan anlatmış oluyorlar. Ama bireyler arasındaki zeka, yetenek, güç farklarının belirleyici ölçüde doğuştan mı geldiği, yoksa farklı toplumsal-ekonomik-ekinsel çevrelerde, başka deyişle farklı toplumsal sınıflar içinde yetişmelerinden mi ileri geldiği sorusu cevaplandırılmadan bu benzetme yapılmış oluyor.
Yazarlar, insan toplumlarında “katmanlaşmanın” doğuşu sorusunu doğrudan bir biçimde sorduklarında da “kültür, gelenek ve alışkanlıklar ”a yer veriyorlar:
“İnsanlar arasında gözlemlenebilir farklıklar ne zaman ve hangi şartlar altında, belli bir özelliğe sahip olanlarla olmayanlara farlı statü verilmesine yol açar? Sorunun cevabı her durumda ilgili kümenin kültüründe aranmalıdır. Herhangi belli bir zamanda, her kültürün statü düzeni geniş ölçüde gelenekseldir ve bu düzenin tutumlarına sahip olan halkın benimsediği herhangi bir mantıki düşüncenin sonucu değildir. Anacak bu durumda söz konusu geleneğin varlık nedenini açıklamamız gerekir. A.B.D.’nin bazı yerlerinde “zenci” adlandırılan fiziki özelliklere sahip insanların aşağı statüden kimseler gibi işlem gördüklerine tanık olmaktayız…(bu) yaygın tutum, tarihi bir durumla açıklanabilir: zenciler yüz yıl veya daha uzun bir zaman köle statüsünde bulundurulmuşlardır”. Yazarlar böylece, A.B.D’de zencilerin aşağı statüde görülmesine alışıldığı için, bu durum gelenek durumunu almıştır; bu nedenle zenciler aşağı statüde kalageliyorlar, demiş oluyorlar. Örneğin beyazlar zenci doktora güvenemeyecekleri için (= zenciyi doktor olarak görmeye alışık olmadıkları için), bir zenci doktor olsa bile kendisine beyaz hastalar gitmeyecek, bu nedenle de zenciden doktor kolay kolay çıkmayacaktır, diyorlar.
Ama, A.B.D.’de de, başka toplumlarda da zenci, ya da renkli derili olmamalarına, aynı ırktan ve dilden olmalarına karşın yine kimi bireyler kümesinin aşağı, kimisinin ise yukarı statüye sahip olduğu gerçeği karşısında, bu durumun da kaynağının belirtilmesi gereğini duyan yazarlar, aslında zencilerin aşağı statüye konulmasına da, türlü mesleklerin neden farklı statüde sayıldığını da açıklayabilecek daha genel etkenler bulunduğunu belirtiyorlar: bunlar a) bireylerin yaptıkları işin sağladığı ücretin tutarı; b) insanlığa hizmet edip etmediği; c) bu işi yapabilmek için uzun eğitim, zahmetli çalışma ve para gerekip gerekmediği; d) işin toplumsal saygınlığının yüksek olup olmadığı, etkenleridir.
Anacak görüleceği üzere bu karşılıkta, kimin yüksek gelirli, yüksek saygınlıklı, uzun eğitim gerektiren… işlere gireceğini, kimin ise düşük gelirli, saygınlığı az, düşük eğitim gerektiren işleri yapacağını belirleyen etkenlerin neler olduğu sorusuna bir cevap verilmiş olmuyor.
Gerçekten de bu toplumbilimcilerin toplumsal sınıf konusundaki yaklaşımlarına yapılan temelli bir eleştiri bu noktada toplanmaktadır. Toplumsal sınıflar arasında gelir, saygınlık, eğitim düzeyi… gibi alanlarda ve daha birçok başka konuda farklar bulunduğu açıkça görülmektedir. Bu farkların gözlemlenmesi, toplumsal sınıfların oluşum nedenini açıklamak demek değildir. Nitekim bilimsel çalışmalarda “bağıntı” ilişkilerini (= corrélations) ortaya koyan açıklamalar, “nedensellik ilişkilerini” (= causalités) ortaya koyan açıklamalardan ayırtedilir. “A olduğu zaman B de oluyor” demek (örneğin “Yukarı sınıf üyeleri arasında eğitimin düzeyi yüksektir” demek) zorunlu olarak ‘A B ‘nin nedenidir’ demek değildir ve bundan dolayı da ‘yüksek eğitim insanları yukarı sınıfa sokuyor’ demek olamaz; yalnızca ‘yukarı sınıf üyeleri arasında yüksek eğitimliler daha çok’ yolunda bir bağıntıyı belirtmek olur. ama “nedensellik ilişkisi” yine gösterilmemiş durumda kalır. Bu konudaki nedensellik ilişkisinin ortaya konulabilmesi için, yukarda belirttiğimiz üzere “kimi insanları yüksek eğilim, gelir ve saygınlık mevkiine getiren, kimilerini ise bu mevkile dışında bırakan etkenlerin neler olduğunun” açıklanabilmesi gerekir.
Bu soruya karşılık olmak üzere yalnızca “bu insanlar yüksek gelirli, eğitimli ve saygınlıklı ailelerin üyeleri oldukları için yukarı sınıf üyesidirler; demek oluyor ki bu toplumsal yerleri onlara ailelerinden kalıyor” demek de bu konudaki nedensellik ilişkisini ortaya koymuş olamaz. Çünkü “Peki bunların ailelerini-baba veya annelerini-bu mevkilere getirmiş olan etkenler nelerdir?” sorusunu cevaplayamamaktadır.
Tarih: 2016-03-02 01:56:31 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Toplumsal Sınıfların Doğuşu Nedir
Yazarlar, insan toplumlarında “katmanlaşmanın” doğuşu sorusunu doğrudan bir biçimde sorduklarında da “kültür, gelenek ve alışkanlıklar ”a yer veriyorlar:
“İnsanlar arasında gözlemlenebilir farklıklar ne zaman ve hangi şartlar altında, belli bir özelliğe sahip olanlarla olmayanlara farlı statü verilmesine yol açar? Sorunun cevabı her durumda ilgili kümenin kültüründe aranmalıdır. Herhangi belli bir zamanda, her kültürün statü düzeni geniş ölçüde gelenekseldir ve bu düzenin tutumlarına sahip olan halkın benimsediği herhangi bir mantıki düşüncenin sonucu değildir. Anacak bu durumda söz konusu geleneğin varlık nedenini açıklamamız gerekir. A.B.D.’nin bazı yerlerinde “zenci” adlandırılan fiziki özelliklere sahip insanların aşağı statüden kimseler gibi işlem gördüklerine tanık olmaktayız…(bu) yaygın tutum, tarihi bir durumla açıklanabilir: zenciler yüz yıl veya daha uzun bir zaman köle statüsünde bulundurulmuşlardır”. Yazarlar böylece, A.B.D’de zencilerin aşağı statüde görülmesine alışıldığı için, bu durum gelenek durumunu almıştır; bu nedenle zenciler aşağı statüde kalageliyorlar, demiş oluyorlar. Örneğin beyazlar zenci doktora güvenemeyecekleri için (= zenciyi doktor olarak görmeye alışık olmadıkları için), bir zenci doktor olsa bile kendisine beyaz hastalar gitmeyecek, bu nedenle de zenciden doktor kolay kolay çıkmayacaktır, diyorlar.
Ama, A.B.D.’de de, başka toplumlarda da zenci, ya da renkli derili olmamalarına, aynı ırktan ve dilden olmalarına karşın yine kimi bireyler kümesinin aşağı, kimisinin ise yukarı statüye sahip olduğu gerçeği karşısında, bu durumun da kaynağının belirtilmesi gereğini duyan yazarlar, aslında zencilerin aşağı statüye konulmasına da, türlü mesleklerin neden farklı statüde sayıldığını da açıklayabilecek daha genel etkenler bulunduğunu belirtiyorlar: bunlar a) bireylerin yaptıkları işin sağladığı ücretin tutarı; b) insanlığa hizmet edip etmediği; c) bu işi yapabilmek için uzun eğitim, zahmetli çalışma ve para gerekip gerekmediği; d) işin toplumsal saygınlığının yüksek olup olmadığı, etkenleridir.
Anacak görüleceği üzere bu karşılıkta, kimin yüksek gelirli, yüksek saygınlıklı, uzun eğitim gerektiren… işlere gireceğini, kimin ise düşük gelirli, saygınlığı az, düşük eğitim gerektiren işleri yapacağını belirleyen etkenlerin neler olduğu sorusuna bir cevap verilmiş olmuyor.
Gerçekten de bu toplumbilimcilerin toplumsal sınıf konusundaki yaklaşımlarına yapılan temelli bir eleştiri bu noktada toplanmaktadır. Toplumsal sınıflar arasında gelir, saygınlık, eğitim düzeyi… gibi alanlarda ve daha birçok başka konuda farklar bulunduğu açıkça görülmektedir. Bu farkların gözlemlenmesi, toplumsal sınıfların oluşum nedenini açıklamak demek değildir. Nitekim bilimsel çalışmalarda “bağıntı” ilişkilerini (= corrélations) ortaya koyan açıklamalar, “nedensellik ilişkilerini” (= causalités) ortaya koyan açıklamalardan ayırtedilir. “A olduğu zaman B de oluyor” demek (örneğin “Yukarı sınıf üyeleri arasında eğitimin düzeyi yüksektir” demek) zorunlu olarak ‘A B ‘nin nedenidir’ demek değildir ve bundan dolayı da ‘yüksek eğitim insanları yukarı sınıfa sokuyor’ demek olamaz; yalnızca ‘yukarı sınıf üyeleri arasında yüksek eğitimliler daha çok’ yolunda bir bağıntıyı belirtmek olur. ama “nedensellik ilişkisi” yine gösterilmemiş durumda kalır. Bu konudaki nedensellik ilişkisinin ortaya konulabilmesi için, yukarda belirttiğimiz üzere “kimi insanları yüksek eğilim, gelir ve saygınlık mevkiine getiren, kimilerini ise bu mevkile dışında bırakan etkenlerin neler olduğunun” açıklanabilmesi gerekir.
Bu soruya karşılık olmak üzere yalnızca “bu insanlar yüksek gelirli, eğitimli ve saygınlıklı ailelerin üyeleri oldukları için yukarı sınıf üyesidirler; demek oluyor ki bu toplumsal yerleri onlara ailelerinden kalıyor” demek de bu konudaki nedensellik ilişkisini ortaya koymuş olamaz. Çünkü “Peki bunların ailelerini-baba veya annelerini-bu mevkilere getirmiş olan etkenler nelerdir?” sorusunu cevaplayamamaktadır.
Tarih: 2016-03-02 01:56:31 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx